FİKRİ VARLIKLARIN DEĞERLEMESİ VE FİNANSMAN

Fikri mülkiyet varlıklarını değerlemek ve bilançoda veya bilanço ekinde raporlamak, borçtan öz kaynaklara ve varlık transferine kadar bir dizi finansman seçeneğine erişimde avantaj sağlar. Bu finansman yelpazesi, özellikle küçük şirketlere, entelektüel varlık değeri olup maddi varlıkları açısından henüz çok yol alamamış yeni girişimlere iktisadi yaşamlarının erken ve orta dönemlerinde büyüme kaynağı alternatifleri sunar.

Entelektüel sermayenin fonlama işleminin merkezinde olduğu finansman seçeneklerini ilerleyen yazılarımla açıklayacağım.

Sermaye edinmek isteyen start-up ve küçük şirketler için, melek yatırımcılar ve risk sermayesi girişimcileri önemli bir kaynak sağlayıcı olabilir. Bunlardan bazıları entelektüel sermayenin önemini bilir ve değer verir. Diğer kredi kuruluşları genellikle garanticidirler, teminat almadan finansman konusunda adım atmazlar.

Melek yatırımcıların entelektüel varlıklara sahip şirketlere öz kaynak finansmanı sağlaması, bizzat şirketin hisselerine yatırım yapma tarzında olur. Ancak başka tür bir yatırımcı vardır ki bunlar gelecek vaat eden erken aşama yenilik ve buluşlar ararlar ve bunlara yatırım yaparlar. Bu firmalar girişimci ve start-up şirketlere değil daha ar-ge safhasında bile olsa geliştirme ve ticarileştirme amacıyla entelektüel sermaye ve bilgi teknolojilerini bulup bizzat onların finansmanı için çalışırlar.

Girişimci ruhlar, mühendis kafalar, teknik ve pragmatik zekaya sahip bilgi insanları ile bu yatırımcıların buluşması gerekli. Ancak buradan doğacak katma değerlerle bu ülke beklenen ve arzu ettiğimiz yerlere gelebilir.

 

Start-up’ların mal varlığı zayıftır, satış hacimleri küçüktür veya yoktur, finansman açlığı içindedirler. Ancak maddi teminat eksikliği nedeniyle borç bir start-up şirketi için nadiren ilk seçenektir. Dünya uygulamalarında, özellikle AB kapsamındaki ekonomilerde, bu eksiklik maddi olmayan varlık destekli kredilerle telafi edilmeye çalışılır.

Gayri maddi varlık teminatlı borçlanma için finansal piyasalarda değişik uygulamalar vardır. Maddi olmayan varlık destekli krediler, krediyi güvence altına almak için entelektüel sermaye veya diğer maddi olmayan varlıklardan oluşan bir portföyden yararlanır. Bu tür kredilerde, ilgili finans firması gayri maddi varlığın ekonomik değerlemesini yapar ve daha sonra şirketin bu varlığı ve/veya buna bağlı bir lisans sözleşmesi/telif geliri akışını tahmin eder. Ekonomik değer ve gelir akışı ile güvence altına alınan vadelendirmeyle krediyi yapılandırılır. Bazen bu güvence yeterli görülmez.

Bu durumda krediler menkul kıymetleştirilebilir ve daha üst teminat gruplarına bu menkul kıymet teminat gösterilerek finans veren finans alır. Böylece sektörde bir teminat çemberi oluşur. Söz konusu finansmanın güvencesi bizzat şirketin hisseleri de olabilir. Yani borç veren taraf, varlığın veya onun gelirinin teminatıyla yetinmez, hisselere de rehin koyar, borç ödendiğinde tüm rehinleri serbest bırakır. 
 

Son yıllarda, özellikle ilaç ve biyoteknoloji sektörlerinde telife dayalı varlıkların finansmanında menkul kıymetlendirme uygulaması giderek artmaktadır. Bu uygulama, nakit akışı pozitif olan telif gelirleriyle ve ticarileşme öncesi aşamalarda olan ürünlerden gelecek potansiyel gelirlere kadar uzanır. Bunlardan birisi "telif faizi" menkul kıymetidir. Bir şirketin hakları bir yatırımcıya peşin nakit olarak satılır veya gelecekteki telif gelirinin bir kısmı için bu yapılır ve hak sahipliği korunur. Bu uygulamada nakit haklarının belli bir yüzdesi peşin olarak satılır. Her iki durumda da, yatırımcı telif geliri akışını hayatı boyunca ödemek yerine indirimli olarak satın almış olur.

"Gelir faizi" daha erken aşamalardaki bir menkul kıymetlendirme modelidir. Patentle veya telif hakkıyla korunan tüzel kişiliğin ömrünün başlarında yürütülür. Henüz bir telif hakkı geliri elde edilmediğinden, yatırım kurumu daha fazla risk alır ve kendisi için daha elverişli şartlar müzakere eder. Sonuçta, yatırımcı gelecekteki telif ödeme günlerinin hakları karşılığında potansiyel telif geliri akışının bir kısmı veya tamamı için hak sahibine ödeme yapar.
Hem telif hem de gelir faizi modelleri, bir satıcının bir varlık veya varlık grubundan gelecekteki nakit akışlarını kullanarak risk primi karşılığında yatırımcılardan peşin ödeme almasına olanak sağlar. Böylece satıcı, parayı önden alarak öngörülemeyen gelecekteki nakit akışı riskini hedge edebilir. Çoğu yatırım firması % 20'lik bir iç getiri oranıyla çalışmaktadır.

"Telif faizi" yaklaşımının cazibesi, ticari olarak başarılı bir buluşun telif gelirlerinin uzun vadeli olarak karlı olabilmesinden dolayı finans veren açısından daha güvenceli olmasıdır. Henüz belirli bir üründen gelir elde etmemiş şirketler için ise, “gelir faizi” modeli daha güvencelidir. Çünkü başarı kesin olmamasına rağmen olasılığa yatırım yapan taraftan hem borç hem de özkaynak sağlayabilmiştir.

AB ekonomilerinde (buna Türkiye de dahildir), krediler için genel teminat olarak entelektüel sermayenin yaygınlaştığı bir dönem yaşıyoruz. Maddi olmayanlar varlıklar, alacaklı olanın analizlerinde, genel şirket değerinin ayrılmaz bir parçası ancak ayrı bir varlık olarak görülmektedir.

Son yıllarda finansal piyasalarda pek çok küçük-orta ölçekli şirket “Maddi Olmayan Varlığa Dayalı Kredi (IABL)” adı altında krediler kullanır oldular. Daha büyük şirketler ise finansal kuruluşlara sendikasyon kredisi imkanı tanıyan daha geniş teminatlı, entelektüel sermaye tarafından güvence altına alınmış özel borçlanma yoluyla finansman sağladılar.

Entelektüel sermaye varlıklarının finansal imkan yaratma yollarından bir tanesi, alternatif bir model, “Sat - Geri Kirala” dır. Sat – Geri kirala modeli, entelektüel sermayeyi ticarileştirmekte ve aynı anda ilk sahip şirketin faaliyetlerini desteklemektedir. Bu modelde ilk sahip şirket, uzun vadeli lisans anlaşması karşılığı bir firmaya entelektüel sermayesini satarak finansman sağlamaktadır. Böylece şirket, işletmesine yatırım yapabilmek için nakit varlığı elde etmekte ve lisanslama firması, sözleşmeyi sürekli tutarak varlıktan sürekli para kazanmaktadır. Bu süreklilik belli bir dönem olarak da planlanabilir ve dönem bittiğinde mülkiyet tekrar ilk sahip şirkete devredilebilir.

Bu tür alternatif ve hibrit modeller, finans firmalarının şirketlerin ihtiyaçlarını karşılamak için yapılanabilmesi anlamında da alternatif bir model olarak görülebilir. 

AB ülkelerinin çoğunda, “Silikon Vadisi Bankası” gibi firmalar, diğer geleneksel finansman seçeneklerinin yanı sıra, iş ortaklığı borcu şeklinde finansman hizmeti sunmaktadır. Çoğu iş ortaklığı borcu uygulamasında, yatırım yapan firma, şirketin projesinin uygulanabilirliğini ve mevcut finansman yapısının yanı sıra şirketin mevcut fon sahiplerinin itibarını da göz önünde bulundurarak borç üzerinde bir faiz oranı oluşturur. Faiz oranı, risksiz faiz oranına ilaveten artı yüzde 1 ile artı yüzde 5 arasında değişebilir ve kredi vadeleri 24 aydan 48 aya kadardır. Buna ek olarak, firma büyük olasılıkla fonlanan şirketin tüm varlıklarına rehin koyacaktır. Anlaşma, sabit bir fiyattan hisse satın alma opsiyonlarını da içerebilir.

Entelektüel sermaye ve maddi olmayan varlıklara odaklanan şirketlere yatırım hedefleyen başka bir finansman firması kümesi daha vardır. Bu firmalar, faiz almayı değil kazanç ortaklığını hedeflerler. Entelektüel varlıkların lisans hakkını alırlar ve şirketlerin nakit akışlarının lisans oranına denk gelen bir parçasına talip olurlar. Bu firmalar, erken aşama veya start-up şirketleri ararlar, ciddi bir yatırım ve girişim dinamizmi yaratabilirler.

Önceki paylaşımlarımda belirttiğim türde finansal yatırım şirketleri entelektüel sermayeyi (ES)’yi önemli görürler. Bu şirketler ES’yi değerler ancak bu değerlemenin yasalar veya kamusal yetkililer açısından kabulü zordur. Bu birinci sorundur. İkinci sorun ise ES'nin değerlemesini genellikle FAVÖK bilgilerini kullanarak yapmalarından kaynaklanır. Finans şirketleri nakit akışını finanse ederler, o yüzden onlar için bilançoyu ve gelecekteki nakit akışını etkileyen durumların tespiti önemlidir. Bu yönlü değerleme bakış açısına göre, pazar potansiyeli ES değerinden daha önde gelir. Büyüme beklentileri ve karlılık gibi etmenler ES'den daha dikkate değerdir. Söz konusu durum ikinci sorun olarak gördüğümüz bir kısır döngü yaratır, Şöyle ki; finans talep eden şirketler kötü durumdayken pozisyonlarını savunmakta zorlanır. Onlara göre değerlenen şey bir varlıktır ve sahibinin bakış açısından finans yatırımcısının bakış açısına kıyasla daha derin değerleme kriterlerine göre incelenmesi gereklidir. Bunu değiştirmek ve bakış açılarında bir orta yolu bulmak için uzlaştırmacı danışmanlığın işlevi önemlidir.


 

Referanslar